YAZILARIM



Senin Bir Göz Yaşı Şişen Yok mu ?
1993ler in baharıydı bir tarih hazinesi olan yurdumuzun güzel köşelerinden birini görmek için yola çıktık. Ahlat, her adımında bir sanat eseri yükselen bu şirin ilçe baharın yeşilliğiyle daha da bir şirinleşmiş, güzelleşmişti. İlk olarak orada rastlamıştım bu kavrama ve beni çok etkilemişti;”Göz Yaşı Şişesi”.Neydi bu göz yaşı şişesi ne işe yarardı ? Sorduk soruşturduk bilenlerden öğrendik.Hikayesi ilginç ve düşündürücüydü. Anneler ,eşler, nişanlılar hasret kaldıkları çocukları,eşleri, nişanlıları ölen yakınları için ağladıkları zaman göz yaşlarını bu şişelere akıtıp bu şişeler de topluyorlarmış.Daha sonra da kavuştuklarında kendilerine hediye ediyorlarmış.Ve hediye edilen bu göz yaşları değerli bir mücevher gibi saklanıyormuş. Ağlayabilmek doya ,doya birisi için göz yaşı dökebilmek bir dost için bir eş bir evlat için hasretle dolu yüreğin bir haykırışını dile getirmek değil mi? Ya bu gün kaçımız her şeyin menfaate dayandığı şu dünyada birbirimiz için gerçekten ağlayabiliyoruz.Gerçekten diyorum, çünkü timsahlarda avını yakalayıp yerken göz yaşı döküyormuş.Bahsettiğim bu tür göz yaşı değil sevgiyle, hasretle, muhabbetle dökülmüş iki damla da olsa yürekten kopup gelen göz yaşları... Ağlamak insanın yüreğini yumuşatır .Yüreğindeki kötü duyguları bahar selinin toprağı yıkayıp temizlediği gibi temizler. Hadi o zaman birer göz yaşı şişesi de sizin olsun insanların acılarını sıkıntılarını paylaşalım Hiç yapacağımız bir şey yoksa hiç olmazsa birkaç damla göz yaşı dökebilelim.Göz yaşı şişesinde biriktirelim kendimizden başkaları için ne kadar ağlayabiliyoruz.Yoksa göğüs kafesimizde yürek yerine bir taş mı taşıyoruz. Açlık ve yoksulluk içerisinde kıvrananlar varken, eğlenceler düzenleyip peçete savuran , tabak kıranlar,milyarlık şampanyalar patlatanlar birer göz yaşı şişesi de siz alın belki insanlığınızı hatırlar da ağlarsınız.


Ölüm de Özlenir mi ?
Bir çoğumuz bu sözden hep ürkmüşüzdür.Bu sözü duyduğumuzda ürpermiş dalında rüzgarla sallanan kuru yaprak gibi titremiş , en azından benzimiz sararmıştır.Gerçekte ölüm nedir korkulacak bir şey midir.Bir yok oluş ,bir tükeniş midir.Bir ayrılık olmasına ayrılıktır.Ama bedenlerin ayrılığı birleşmiş ruhları da ayırır mı?Yoksa canlılığını kaybeden Sadece insanın biyolojik yönü olan bedenden sonra ,ruhların birlikteliği devam mı eder. Ölümden korku yetişme tarzını yanında, ölümün meçhul oluşundan kaynaklanıyor aslında fazlada anlaması güç bir olay değil ama insanlara soğuk ve ürkütücü yansıtıldığı için küçük yaştan itibaren ölüden, mezardan da hep korka gelmişizdir.İnsanlar, uydurma hortlak hikayeleri anlatarak zaman , zaman biri birlerini korkutmuşlar,korkuturken de korkmuşlardır. Demek oluyor ki ölümden korkmanın birkaç sebebi var, yetişme tarzı,sevdiklerinden ayrılma onları bir daha görememe düşüncesi, bir diğeri de meçhul bir yere gitme nelerle karşılaşacağını bilmeme;Gerçekten ölüm bir meçhule gidiş midir?Oysa her baharda yeşerip sonbaharda sararan bitkiler, olgunlaşan meyveler ,toprağa düşen çekirdekler bize ölümün, öldükten sonra dirilmenin bir provasını sunuyorlar..İnsan çekirdeği de hayat dalındaki ömrünü tamamladıktan sonra kıyamet gününde tekrar yeşermek üzere toprağa düşmüyor mu. Peki meçhul olan ne ? Kıyamete kadar geçecek zaman mı.Nasıl filizlenen çekirdek baharda gün ışığına çıkmayı sabırsızlıkla ve heyecanla beklerse, insan da mezarında kıyamet günü yeni bir hayata uyanmayı bekleyecek. Daha önce hiç gidip görmediğimiz bir yere , bir yolculuğa çıkacak oluruz da günler önceden hazırlık yaparız .Heyecandan uykularımız kaçar o günü iple çekeriz.Bir an önce gelmesini isteriz .O günü özlemle bekleriz.Peki ölüm de bilinmeyen bir hayata yolculuk değil mi hazırlık yapıp beklemek varken korkmak niye.Hatta merak edip özlemek varken.Bu sırra erenler ölümü bir düğün günü, bir kavuşmak olarak görmüşlerdir.Bunların en meşhuru Mevlâna Celaleddin-i Rûmi. Demek ki korku yenilirse insan ölümü de özlüyor.



Vay Dilimize Gelenler
Emperyalizmin en önde gelen etaplarından birsidir dil,Bir ülke üzerinde emperyalist bazı çalışmalar yapılacaksa öncelikle ele alınan değerlerinden biridir.Çünkü dil bireylerin birbirlerine anlaşarak kaynaşmalarını sağlayan güçlü bir harçtır.Bu harç zayıflayacak ki toplumun birlik ve beraberliğinin temelleri sağlamlığını yitirsin.Ünlü Çinli düşünür Konfüçyüs katil kelimelerden bahseder;Kelime katil olur mu?Kelime adam öldürür mü? Maalesef öldürür.Evet yerinde uygun kullanılmayan bir kelime kavgalara ,cinayetlere ,facialara sebep olabilir.Bizim Yunusumuz da bununla ilgili “Söz ola kese başı ,söz ola kese savaşı “dememiş midir? İşte bunun için emperyalist güçlerin ilk saldırdığı değerlerimizdendir dil;Başlangıçta masum marka isimleriyle girip teknolojik yeniliklerle kendini gösteren,daha sonra da derinlemesine yemek kültürümüze kadar nüfuz eden bir saldırı.Öyle ki günlük hayatta kullanılan kelimelere baktığımız zaman hızlı bir şekilde Türkçe kelimelerin yerini yabancı kelimelerin aldığını görüyoruz.Örnekleri sıralayacak olursak buraya sığdırmak mümkün değil ,ama birkaçını burada aktarayım;Yazıcı yerine printer,taramak yerine skan etmek, sohbet yerine çet yapmak gibi..Yakın zamanda böyle giderse kuşaklar arasında korkunç bir uçurum meydana gelecek Büyükbabalar,büyükanneler ,torunlarını ,torunlar , büyükbabalarını büyük annelerini anlayamaz hale gelecek. İşin bir de biz tarafı var,özenti tarafı bu da ayrı bir hastalık ve üzülerek seyrettiğimiz bazen kendi kendimize acaba başka bir ülkede miyiz dediğimiz manzara.Büyük şehirlerden en ücra köylerimize kadar bulaşmış . mağazalarımıza dükkanlarımıza yabancı isim verme hastalığı.Tabelalara bakıyorsun bel ki anlamını bilmiyor adamlar ama yazdırmışlar fast foot, showroom, baby shop,…..uzayıp gidiyor.İzmir’de Konaktan Güzel bahçeye kadar veya Çiğliye kadar gittiğiniz zaman on mağazadan neredeyse dokuzunun adı yukarıda örneklerini verdiğim şekilde yabancı isim.Oysa ne güzel Türkçe isimlerimiz var.Güya daha çok müşteri gelirmiş. Yoksa biz mi işi büyütüyoruz diye de düşündüğüm oluyor .Ama işin aslının böyle olmadığını görüyorum. Göz aşinalığı oluyor benimsiyor çocuklarımız.Duyarlı olmak gerektiği inancı ağır basıyor.Fakülte de öğrenciyken inkılap tarihi derslerine giren emekli bir albay vardı .Beşikteki torununa kulak dolgunluğu olsun diye Türk Sanat Müziği dinlettiğini söylerdi. Bir çok millet tarihine ,kültürüne diline sahip çıkmadığı için tarih sahnesinden silinip gitti.Biz hala bu yabancılaşma sürecine seyirci kalmaya devam mı edeceğiz ? Herkesin bu konuda bir Türk Çocuğu olarak üzerine düşeni yapması gerekir. Anneler, babalar bu topraklar için ölmüş atalarımızın kemiklerini sızlatmak istemiyorsanız , çocuklarınıza Türk ismi mi yabancı mı belli olmayan isimleri koymayın. Kanuni yönünü bilmiyorum ne derece yetkileri var.Buradan yerel yöneticilere sesleniyorum eğer yetkiniz varsa lütfen yabancı isim vermiş mağazalara iş yerlerine ruhsat vermeyin . Bu bir iyiye gidiş değil.Yakında günlük söylemle ne Türkçe ne İngilizce olan bir türkilizce dil ortaya çıkacak ki anlayana , konuşana aşk olsun.



Bu Sevda Başka Sevdaya Benzemez
Mecnun , Leyla için çöllere düşmüş,Kerem nâra yanmış Aslı uğruna, Ferhat günlerce külünkle dağı taşı yere indirmiş Şirin için….. Ama hiç birisi bu sevdaya benzemez; Sevdanın adı vatan , sevdanın adı Bozkır .Ta uzaklarda da olsa insan adını duyunca bir sıcaklık kaynıyor sol yanında ılgıt, ılgıt ve farkına varmadan habersizce gözlerini terk ediyor iki damla.Bir resmiyle karşılaşsa gurbette ,televizyonların birinde bir haber duysa heyecanlanıyorsun .Gözlerin parlıyor yıllardır görmediğin bir dostuna kavuşmuşçasına. Her şeyde olduğu gibi bu sevdaya düşmeyen bu sevdayı anlamaz,yaşamak gerek anlamak için.yanmak gerek ,burnunun direği sızlamalı ki anlayasın..Evet Bozkırda yaşayan Bozkırlı yalnızlığın,yabanlığın ne olduğunu hiç tatmadı ki,kahvelerde tanıdık bir yüz aramadı ki ,konuşacak dertleşecek.bir sıkıntısını bölüşecek.Aşağı kahvede sıkıldıysa yukarı kahveye gitti .Akşama kadar pişpirik oynadı, okey oynadı,muhabbetin adı bile oyun oldu.Akşamın nasıl olduğunu bile anlamadı.Ne bilsin Bozkırın ne anlama geldiğini göz gözü görmeyen duman içindeki kahvede.Bir derdi olduğunda, çocuğu hastalandığında komşuyu çağırdı hemen yanı başında. Çaresizliğin yalnızlığın acısını hiç tatmadı ki.Bozkırda olmanın tadını hazzını anlayabilsin.Taşının toprağının bir hazine değerinde olduğunun bilincine varıp O’nun üzerine titresin.Ne zaman gurbete düşse ta uzak diyarlar gitse işte o zaman sevdasıyla yüreği yanmaya başlıyor o zaman anlıyor Bozkırın ne demek olduğunu.O yağmur yağdığında kokan toprak kokusunu ciğerlerine çekmenin insana verdiği mutluluğu.Köprü başında durup saatlerce Çarşambanın kışın hırçın dalgalarını seyretmenin , yazın dingin mırıltılarını dinleyerek.dalıp gitmenin verdiği dinginliği.Ama heyhat! hicran oku yüreğe çoktan saplanmıştır artık,ekmek başka yerde, Bozkır başka yerdedir.Sevda ateşiyle yanar durur yürek.Bu sevdanın başka bir sevdaya benzemediği işte o zaman anlaşılır. Diyorum ki bu sevda yüreğimiz de bitmesin, diyorum ki uzaklara gitmeden bu sevda yüreğimizde yer etsin ki ,Bozkırlı Bozkır’ına hasret gitmesin.Ve soralım kendimize Bozkır için ne yaptık ne yapabiliriz. Selam olsun Bozkır sevdalısı yüreklere .Selâm olsun Bozkırlı olmanın anlamını bilenlere.

Hay dilinizi eşek arısı soksun

Büyüklerimiz düzgün konuşamayanlar için kullanırdı bu deyimi . Bazen de yeni konuşmaya başlayan düzgün konuşamayan çocukların konuşmalarındaki sevimlilikleri üzerine söylerlerdi. Ama ben bunların hiç biri için söylemiyorum.Güzel Türkçemizin kasıtlı veya moda haline getirilerek bozuk konuşulması üzerine söylüyorum.Türkçesi varken sanki benim gibi Türkçe sevdalılarını delirtmek istercesine yabancı terimleri kullananlar için söylüyorum. Ne üzücüdür ki bu salgın hızla yayılmakta dizi filmlerde oynayan sözde oyunculardan tutunda televizyon sunucularına , sanatçı olarak bilinen kişilere kadar herkesimden bu modaya uyanlar hızla çoğalmakta . Maalesef buna bir dur diyen de yok .İçim acıyarak seyretmekteyim. Bazen bu durum karşısında sinirlenmemek için kanal değiştiriyorum. Beni çok rahatsız eden bu yanlışlıklardan birisi gençler arasında bilhassa genç kızlar arasında yaygınlaşan genizden Amerikan aksanıyla konuşlan dil. Ne söylediğini anlamak için tekrar sormanız gerekiyor çünkü harflerin bir çoğu konuşan şahıs tarafından ağızda kaybolup gidiyor. İşin garibi bunların arasında öğretmenler bile var . Bir diğeri de yukarıda belirttiğim gibi Türkçesi varken sanki daha kültürlü daha bilgili olduğunu göstermek çabasıyla yabancı terim ve kelimeleri kullananlar . Oysa halkın gönlüne girmek için halktan olanı halkın anladığını kullanmanın gerekliliğinin farkında olunması lazım. Sözde sanatçı hanımefendi veya beyefendi bir olay anlatıyor ya da kendinden bahsediyor ; Arka plan diyeceğine bekraund diyor. Hele şu salgın hastalık çıkalı , halkın önünde halka önder olacak olan insanlara ne demeli , yok pandemi yok entube al eline bir sözlük kardeşim anlamıyorsan bana ne der gibi . siz bunları hastahanelerde veya bilimsel toplantılarda kullanın halkın karşısında değil. Ne diyeyim hay dilinizi eşek arısı soksun .


GÜLMEK ZORUNDA MIYIM
Ne acı gülmemiz gereken yerleri bile onlar belirliyor .Mizah anlayışımızı bile işgal etmişler.Bilmem farkına varmış mıydınız yıllardan beri saygısızca bir uygulama .Komedi film ve dizilerinde arkadan gülme sesi veriyorlar .Oysa ben gülecek bir şey göremiyorum sanki ben aptalım orada gülünecek bir şey vardı da ben görememişim gibi .Belki o sahnedeki olayda bana göre gülecek bir şey yok. Diyor ki güleceksin kardeşim ben senin gülmeni istiyorum.Başka bir deyişle bu mizah tarzını benimseyeceksin buna gülüyor başkaları Amerikalısı Avrupalısı sen de ona benzeyeceksin. Bilmiyorum belki saçma gibi ancak yıllardan beri bana saçma gelen bu uygulama devam edip durmakta.Eskiden yabancı komedi dizilerinde vardı kafamı zorlardım burada komik olan ne diye . Mizah bir kültür diye düşünürdüm demek ki bu adamalara göre gülünecek bir şey var. Ne hale gelmişiz siz hesap edin artık .Gülmeyeceğim kardeşim sizin güldüğünüze bile. Zorla mı benzemeyeceğim size.Karagözüme , Hacivatıma , Nasreddin Hocama ve bunların yolundan gidenlere güleceğim var mı ötesi.
15.01.2021 00:01:22

TAHINLI TATLAR
 


Tahinli Pekmezli Kek Tarifi İçin Malzemeler

3 yumurta
1 çay bardağı toz şeker
1 çay bardağı sıvı yağ
1 çay bardağı tahin
1 çay bardağı pekmez
1 çay bardağı süt
1 çay bardağı ceviz
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2 su bardağı un
Üzeri için:Susam Tahinli Pekmezli Kek Tarifi Yapılışı Yumurtaları karıştırma kabına kırıyoruz. Toz şekerini döküyoruz ve mikserle iyice köpürene kadar çırpıyoruz. Sütü, sıvı yağı, tahini ve pekmezi döküyoruz. Hepsini karıştırıyoruz. Cevizi el değirmeninden geçiriyoruz ve iri kırılmış ceviz elde ediyoruz. Cevizi ilave ediyoruz. Kabartma tozunu, vanilyayı koyuyoruz. 6 çorba kaşığı tepeleme un ekliyoruz ve harcımızı karıştırıyoruz. Kek kalıbını tereyağıyla yağlıyoruz. İçine susam serpiyoruz ve fazlasını döküyoruz. Kek harcını döküyoruz ve önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında pişiriyoruz. Afiyet olsun.

(Yeni)SUSAMLI KEK

●3 yumurta
●1,5 su bardağı toz şeker
●2,5 su bardağı un
●1 su bardağı sut
●1 cay bardağı sıvı yag
●1 kabartma tozu
●1 vanilya
●1 çay kaşığı karbonat
●1 limon kabuğu rendesi
●Bir-kac damla limon suyu Üzeri için
●Susam Yapılışı ●Yumurta ve şekeri mayonez kıvamına gelene kadar çırpın.
● Süt ve sıvı yağı ekleyip çırpmaya devam edin
● Un kabartma tozu vanilyayi ekleyin.
●Karbonatın üzerine limon suyu damlatıp sonra keke ilave edin
●Yağlayıp unladiginiz tepsiye döküp 180 derece sıcak fırında kızarana kadar pişirin.

TAHINLI KEK

4 Yumurta 2 Su Bardağı Şeker 1 Su Bardağı Süt 1 Su Bardağı Yağ 3,5 Kaşık Tahin Kabartma Tozu 3,5 Su Bardağı Un YAPILIŞI Tüm malzemeyi karıştır yağlanmış tepsiye dök Üzerine 3-4 kaşık tahin gezdir . 170 ° de 40-45 dakika pişir. Piştikten ve soğuduktan sonra üzerine pudra şekeri serp

(TAHİN VE PEKMEZLİ ÇÖREK) <<<<<<<<<<>>>>>>>>>>>> MALZEMELER • 4-5 su bardağı buğday unu • 1 paket instant 11 gram Yuva Maya • 1/2 su bardağı mısır yağı • 1/2 su bardağı üzüm pekmezi • 1/2 çay bardağı tahin • 1 yemek kaşığı bal • 1,5 su bardağı süt • 1 adet yumurta • 1 çay kaşığı tuz • 1 -2 yemek kaşığı ceviz HAZIRLANIŞI Tüm malzemeler karıştırılıp kulak memesi yumuşaklığında hamur elde edilir. Hamur 30 dakika dinlendirilir. Şekil verilip 220 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirilir.

BALLI TAHİNLİ SARMA (6-8 Kişilik) <<<<<<<<<<>>>>>>>>>>>> Malzemeler 3 Yufka 1.5 Su Bardağı Tahin 1 Su Bardağı Bal 1 Su Bardağı Dövülmüş Fındık 1 Tatlı Kaşığı Mahlep 1 Yumurta Sarısı 1/2 Su Bardağı Pudra Şekeri Yemeğin Tarifi Çukur bir kapta tahin, bal, mahlep ve dövülmüş fındığı iyice karıştırın. Bir yufkayı tezgaha yayın. Hazırladığınız harcın üçte birini yufkanın üzerine yayın. Ikinci yufkayı harcın üzerine yayarak aynı işlemi tekrarlayın. Üçüncü yufkanın üzerine de kalan harcı yaydıktan sonra, yufkayı ortadan ikiye bölün. Yuvarlak kısmından başlayarak yufkayı rulo şeklinde sarın Yufkanın diğer yansı için de aynı işlemi uyguladıktan sonra 5 cm eninde verev olarak dilimlere ayırın. Dilimleri tepsiye yerleştirip üzerlerine yumurta sarısı sürün. Önceden ısıtılmış 170 derece fırında kızarana kadar pişirin. Servis tabağına alıp üzerlerine pudra şekeri serpin.

TAHİNLİ KURABİYE <<<<<<<<<<>>>>>>>>>>>> Tahinli kurabiye malzemeleri ■4 su bardağı un ■1 su bardağı pudra şekeri ■1 su bardağı sıvı yağ ■1 su bardağı tahin ■1 su bardağı elle kırılmış ceviz ■1 adet kabartma tozu Tahinli kurabiye tarifi Bütün malzemeleri karıştırın ve ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlak yapın ve yağlanmış tepsiye dizin. 180 derecelik fırında dibi olana kadar pişirin. NOT: Biraz yağlı bir hamur olduğu için diğer kurabiye hamurları gibi birbirini toplamazsa problem yaratmayın rahatlıkla elinizde şekil verebilirsiniz. Helva tadında ve ağızda dağılan bir kurabiye yemek istiyorsanız mutlaka denemelisiniz. Afiyet olsun.
SİTEMİ BEĞENİRMİSİNİZ
 
 
Bugün 5 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı!
BOZKIRBEY Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol